Yumurtalık Tümörleri Psödomüsinli Kistik Adenom Ve Serumlu Kistik Adenom
Yumurtalık Tümörleri Psödomüsinli Kistik Adenom Ve Serumlu Kistik Adenom : Kistik adenomlar yumurtalıkta en sık görülen iyi huylu tümörlerdir. İki tipi bulunur: Psödomüsinli kistik adenom ve serumlu kistik adenom.Yumurtalık tümörlerinin yüzde 70'ini oluşturan psödomüsinli kistik adenom daha çok doğurganlık dönemindeki kadınlarda görülür ve yumurtalığı kaplayan epitel dokusundan çıkar. Oldukça hızlı gelişerek önce leğen bölgesini daha sonra karın boşluğunu kaplayan psödomüsinli kistik adenom hareketli olan bağırsak askılarını yukarı ve geriye iter. Oldukça büyük boyutlara (20 kg'ye kadar) ulaşabilir. Günü-- müzde tümör gelişimi tıbbi kontrol yöntemleriyle çok erken evrelerde saptanmakta, bu nedenle aşırı derecede büyüyen tümörlere rastlanmamaktadır.Tümör genellikle yumurtalıklardan birinde çıkar. İçi yapışkan ve bulanık bir sıvıyla dolu, birbiriyle bağlantılı çok sayıda boşluktan oluşur. Bu boşluklardaki sıvı, tümöre de adını veren psödomüsin adlı özel bir madde içerir.
Serumlu kistik adenom ise psödomüsinli kistik adenomdan farklı olarak genellikle tek bir boşluk içerir, daha ufak boyutlardadır ve her iki yumurtalıkta da görülebilir. Kistin içinde serumlu, berrak ve mukus içermeyen bir sıvı birikir.Her iki tümör de iyi huyludur; buna karşılık, özellikle çok büyük boyutlaraulaşırsa önemli komplikasyonlara yol açabilir, bazı olgularda kötü huylu tümörlere dönüşebilir. Kimi zaman da tümör, içinden çıktığı yumurtalığın boyutlarını hızla aşar ve yumurtalık, tümörün küçük bir parçası haline gelir.Yumurtalık dölyatağına yumurtalık bağı, kan damarları ve yumurtalık borusuyla bağlanır. Yumurtalıktan çıkan büyük tümörün de karın duvanyla tek bağlantısı bu ince saptır. Tümör karın boşluğunda serbestçe hareket edebilir ve hatta kendi ekseni çevresinde dönerek sapın burulmasına neden olur. Bu durum tümörün yol açabileceği ilk komplikasyon olan kanamalı doku ölümüne neden olur. Saptaki damarlar, öncelikle duvarları daha zayıf olan toplardamarlar sıkışır.
Sonuçta, tümörün içindeki kan dışarı doğru akamaz ve birikerek organın içinde kanamalara neden olur. Daha sonra atardamarların da sıkışmasıyla kan akımı tümüyle kesintiye uğrar. Beslenemeyen tümörde doku ölümü (nekroz) gelişir. Duvarı yırtılır, içindeki sıvı karın boşluğuna dökülerek şiddetli bir peritonite (karın zan iltihabı) yol açar.Kistik adenomun başka bir önemli komplikasyonu da kama gelen darbeler sonucunda ya da tümör sapının kendi ekseni çevresinde dönmesiyle duvarının yırtılmasıdır. Tümörün içindeki sıvıyla doku parçaları, bağırsak askılarının hareketiyle karın zarı yüzeyine dağılır. Tümör duvarının parçaları karın zan yüzeyine yapıştıktan sonra da üreme ve psödomüsin yapma özelliklerini korur. Tümörün karın zarına yayılması ve psödomüsinli sıvının karın boşluğunda birikmesi peritonite yol açar. Bu tablo periton (karın zarı) psödomikso- mu adını alır. Tümör odağının çıkarılmasıyla bu yayılma sona erer.Kistik adenomun iltihaplanması da önemli bir komplikasyondur.
Tümörün sapının kendi çevresinde dönmesi ya da doğum sırasında tümörün sıkışması enfeksiyonu kolaylaştırır. Mikroplar genellikle kolit, apandisit ve yumurtalık tüpü (Fallop borusu) enfeksiyonlarından ya da loğusalıktaki enfeksiyonlardan bulaşır. Kistik adenom bu komplikasyon sonucunda yumurtalık borusu ve bağırsak gibi organlara yapışabilir; bu yapışıklıklar tümörün cerrahi girişimle çıkartılmasını güçleştirir. Adenomun çıktığı dokular fizyolojik olarak da sürekli değişim gösterdiğinden, iyi huylu tümörün kötü huy kazanma eğilimi yüksektir. Bu değişim özellikle etkili tedavi yöntemlerinin uygulanmadığı ve önemsenmeyen olgularda daha sık (yüzde 23) görülür. Öte yandan, bazı istatistiklere göre serumlu kistik adenomlann kötü huy kazanma oranı yüzde 50'ye varabilmektedir. Görüldüğü gibi, bu tümörlerde kesin tanı konulur konulmaz etkili ve yoğun tedaviye başlanması büyük önem taşır.Psödomüsinli kistik adenomlar gelişim süreci boyunca önce küçük leğen boşluğunda (pelvis), daha sonra karın boşluğunda görüldüğünden, belirtiler tümörün büyüme düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Olguların çoğunda, başlangıç evresinde hiç belirti görülmez; bu aşamada tanı ancak başka yakınmalara yönelik incelemelerde rastlantı sonucu konabilir.Belirgin olarak büyümüş kistik ade- noml^r, başka yumurtalık tümörlerinde de görülebilen belirtilerle ortaya çıkabilir.
Öteki tümörlere göre daha yavaş büyüyen kistik adenomlar karın boşluğunun yavaş yavaş büyümesine yol açar. Bazı olgularda hasta kamın büyümesini şişmanlama olarak yorumlar. Bunun yanı sıra başka belirtilerin de bulunması, tümör sapının kendi çevresinde döndüğünü, tümörün iltihaplandığını ya da kötü huy kazandığını düşündürmelidir. Bazı olgularda assit (karın boşluğunda sıvı birikmesi) gelişir ve kanndaki şişlik daha da belirginleşir. Tümör iyice büyüyerek leğen boşluğuna girerse idrar kesesini sıkıştırır ve hasta sık sık idrar yapma isteği (polla- kiüri) duyar; tümörün düzbağırsağı sıkıştırması kabızlığa, dölyoluna ulaşması ise cinsel ilişki sırasında ağrı duyulmasına neden olur. Bu belirtiler tümör büyüdükçe daha da belirginleşir. Leğen boşluğundaki büyük kan damarlarını sıkıştıran tümör ödem, bacaklarda varis ve hemoroite neden olur. Yumurtalık tümörleri dölyatağındaki fibromlardan farklı olarak âdet bozukluklarına yol açmazsa da, bazı serumlu kistik ade- nomlarda âdet kanamaları şiddetli ve uzun süreli (menoraji) olabilir.
Hastanın genel durumu ancak tümörün çok büyümesiyle ya da kötü huy kazanmasıyla bozulur.Bazı istatistikler, yumurtalıktaki kistik adenomlarla kısırlık arasında önemli bir ilişki olduğunu göstermektedir. Öte yandan gebelik, kistik adenom- lann gelişimini çok az etkiler; sapın kendi çevresinde dönmesi ve tümörün yırtılması gibi bazı komplikasyonlar gebelik sırasında daha sık görülebilir. Gebeliğin son aylarında büyük bir kistik adenom, gebeliğin yol açtığı solunum güçlüğünü daha da artırabilir ya da sindirim ve boşaltım sistemi bozukluklarına neden olabilir. Kistik adenom da genellikle gebeliği çok az etkiler; büyük bir tümör gebeliğin son aylarında dölyatağımn büyümesini engelleyebilir. Kistik adenom gebeliğin dördüncü ayından önce saptanırsa cerrahi girişimle çıkartılmalı, böylece doğum sırasında yol açabileceği sorunlar önlenmelidir.