osteoporoz tedavi edilebilir mi
Osteoporoz Tedavi : Modem tıp, hastalıklardan korunmaya giderek daha fazla önem vermektedir. Bu eğilim özellikle menopoz sonrası ve yaşlılık osteoporozu için geçerlidir. Os- teoporozun ağır olduğu ve hastalığa bağlı kırıkların görüldüğü olgularda bilinen tedavi yöntemlerinden hiçbiri iskelet yapısını ve işlevini normale dön- düremez.İskeletin tümünde mineral kütlesi tedavinin ilk 2-3 yılında yılda ancak yüzde 2-3 oranında yerine konabilir; tedavinin daha sonraki yıllarında aynı oranda artış sağlanamayabilir. Omurga gibi bazı kemiklerde tedaviye yanıt daha hızlı ve belirgindir. İskeletteki genel mineral kaybının yüzde 30'dan fazlası hiçbir olguda yerine konamaz.
Günümüzde kemik kütlesinin yıllarca değişmemesini ya da yılda en fazla yüzde 1 oranında azalmasmı sağlamak başarılı bir sonuç olarak kabul edilir. Hastalığın giderek kötüleşen doğal gidişinde, tedavi edilmeyen olgularda yılda yüzde 2-4 kadar mineral kaybı görülür. Bu oranın düşürülmesi tedavinin başarılı olması için yeterlidir.Bu düşünceler doğrultusunda, kırık tehlikesini önlemek için tedaviye olabildiğince erken başlamak gerekir.Günümüzde kemik yıkımını azaltan ya da osteoblastlan (kemik yapıcı hücreler) uyararak yeniden kemik oluşumunu hızlandıran iki temel tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Bazı yöntemler ise her iki yönde de etkili olabilir.
• Kalsiyum tuzları - Çeşitli kalsiyum tuzlarının verilmesinin özgül bir tedavi olarak kabul edilebilip edilemeyeceği tartışılmaktadır. Yeterli kalsiyum tuzu dozunun sağlıklı iskelet için gerekli olduğu bilinmekle birlikte, besinlere ek olarak kalsiyum tuzlarının alınmasının tedavi edici etkisi kesin değildir. Ama genel olarak koruyucu bir etkisi olduğu kabul edilir. Çünkü hastanın âdetten kesildiğinde kemik kütlesinin iyi durumda olması, kırık eşiğine gelene değin uzun bir süreyi güvence altına alır.Genç ve sağlıklı bir kişinin günde en az 800 mg kalsiyum alması gerekir; bu değer gebelik ve süt verme dönemlerinde artar. Ayrıca ileri yaşlarda ya dabazı bağırsak hastalıklarında bağırsağın emilim gücü azaldığından kalsiyum gereksinimi artar. Kalsiyum içeriği yüksek besinlerce zengin bir beslenmenin yanında, yaşlılık osteoporozunda aynca kalsiyum içeren ilaçlar da verilmelidir. Bu kişilerde emilim eksikliği ön plandadır. Menopoz sonrası osteoporozda ise kalsiyum içeren ilaçlar daha az yararlıdır. Bu ilaçların yan etkisi olmadığından günlük tedavi uygulamalarında, kalsiyum tuzu içeren ilaçlar yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
• Östrojen hormonları - Bu hormon lann eksikliğinin kadınlarda menopoi sonrası osteoporozun temel nedenlerinden biri olduğu uzun süredir bilinmektedir.Östrojen hormonları ağızdan ya da şırınga edilerek verilebilir. Son zamanlarda jöle, krem ya da vücuda yapışan bant biçiminde, deri yoluyla vücuda verilebilen ve östradiyol içeren ilaçlar kullanıma sunulmuştur. Özellikle yapıştırma bandı biçimindeki ilaçlar yavaş ve sabit bir hızla kana geçer; bu da yumurtalıklardan fizyolojik östrojen salgılanmasına en çok benzeyen yöntemdir. Deri yoluyla verilen östrojen karaciğerde işlemden geçirilmediğinden, ağız yoluyla kullanılan ilaçlara göre çok daha düşük günlük dozlar yeterli olmaktadır.Östrojenlerin menopoz sonrasındaki kemik kaybım önlediği, bu etkinin ortaya çıktığı süreç ne olursa olsun, kesinlikle kanıtlanmıştır. Bu tedaviye ne kadar erken başlanır ve ne kadar uzun sürdürülürse o ölçüde başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Menopoz sendromu tedavisinde östrojen kullanımı, menopoz sonrası osteoporozun önlenmesi için ilk uygulanan yöntemdir.
Bununla birlikte, başta dölyatağı tümörleri olmak üzere tehlikeli yan etkileri dikkatle değerlendirilmelidir; bu nedenle kullanım güvenilirliği sınırlıdır. Dölyatağı tümörü tehlikesini azaltmak için progesteronlarla birlikte kullanılmalıdır. Genel nüfusta meme tümörü görülme sıklığı zaten yüksek olduğundan meme tümörü tehlikesi daha çoktur. Günümüzde bütün kadınlara menopoz döneminde koruyucu östrojen tedavisi uygulama düşüncesinin geçerliliği tartışılmaktadır. Bu açıdan bedensel yapı, yaşam ve beslenme alışkanlığı, kemik kütlesinin miktarı ve kalsiyum kayıp hızı açısından osteopo- roz tehlike grubunda olan kadınlar üzerinde yoğunlaşmak daha doğru görünmektedir.Hormon tedavisinin uygulanabileceği en uzun süre ya da tedavinin kesileceği yaş henüz açıkça belirlenememiştir. Ama östrojenin yukarıda belirtilen sakıncaları nedeniyle yalnızca menopozun başlangıç dönemlerinde ve menopoz sendromunun geliştiği kişilerde kullanılması daha doğrudur.Başlangıç dönemini aşmış, yerleşik osteoporoz olgularında östrojen tedavisinin yararlı olup olmadığı henüz tartışmalıdır ve her olgu için gerekip gerekmediği değerlendirilmelidir. Öteki tedavi yöntemlerinin başarısız olduğu durumlarda ve daha genç hastaların yararlanma olasılıkları daha yüksek olduğundan kullanılabilir.Başka ilaçlarla birlikte kullanılması yararlıdır; kimi zaman gerekli de olabilir. Özellikle kalsiyum ve D vitamini türevleri, besinlerle alınan kalsiyumun yetersiz olduğu durumlarda, orta yaşlı kadınlarda ve bağırsakta emilim yetersizliği olan hastalarda kullanılabilir.
• Kalsitonin - Osteoporozun doğal gidişini yavaşlatma ve kimi zaman geri döndürmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Kullanım güvenilirliğinin yüksek olması nedeniyle menopoz sonrası ve yaşlılık osteoporozunun tedavisinde en önemli ilaçlardan biri haline gelmiştir. Ayrıca koruyucu tedavide ve var olan hastalığın tedavisinde etkisi kanıtlanmıştır. Menopozun ilk yıllarında iskelet sistemi dışında da olumlu etkileri olanöstrojenin daha geniş bir kullanım alanı olmakla birlikte, sonraki yıllarda ilk kullanılacak ilaç kalsitonindir. Bu olgularda östrojen kullanımı giderek daha az etkili olur ve hastanın uyum göstermesi zorlaşır. Kalsiyum ve D vitamini eksikliğinden kuşkulanılan bütün olgularda kalsitonin bu maddelerle birlikte kullanılabilir.Kalsitoninin kullanımını en çok kısıtlayan etken enjeksiyon biçiminde kullanılma zorunluluğudur. Özellikle uzun süreli tedavilerde, hastanın tedaviye uyumu güçleşebilir. Ama son zamanlarda burun spreyi gibi yeni biçimler kullanılarak başarılı sonuçlar alınmıştır. İlk hücum dozu enjeksiyonla verildikten sonra idame tedavisinde burun spreylerine geçilmektedir.
Tedavide görülen en önemli yan etkiler deri ve ellerde kızarma, ısınma ve kimi zaman soğumadır. Bunları sıklık sırasına göre bulantı, kusma ve ishal ile kırıklık ve bayılma izler. Yüksek dozda verildiğinde idrar söktürücü etkisi de vardır. Yüzün ve ellerin kızarması alerji olarak yorumlanırsa da, alerji çok ender görülür.Yan etkiler büyük ölçüde doza bağlıdır, ama uygulanan kalsitonin tipinin de önemi olabilir. Hormon fizyolojik dozlarda kullanıldığında yan etkiler çok azalır; olgulann yüzde 60'ında yan etkilerin yüksek doz uygulanmasında görüldüğü belirlenmiştir. Kadınlarda istenmeyen etkiler çok daha yaygındır. Kalsitonin burun yoluyla verildiğinde, bozuklukların daha az görüldüğü bildirilmiştir.Bu durum hormonun burun yoluyla daha düşük dozlarda emilmesine bağlıdır. Belirtiler hastaya çok rahatsızlık verse de hiçbir tehlike yaratmaz. Kalsitoninin uzun süreli kullanımına bağlı zehirleyici etki bildirilmemiştir.
• D vitamini - Bugünkü bilgiler D vitamini ve türevlerinin menopoz sonrasında kemik kaybım azaltmada önemli bir etkisi olmadığını göstermektedir. Gene de kemik sağlığının korunması için belli dozda D vitamini gerektiği unutulmamalıdn.Bu nedenle, özellikle yaşlı hastalarda orta düzeyde D vitamini ya da türevlerinin, öteki ilaçlarla birlikte verilmesi osteoporoz tedavisinin başarısını artırır. Yaş ilerledikçe besinlerle kalsiyum alımı ve bağırsaklardan kalsiyum emilimi azalır; D vitamini türevleriyle verildiğinde ise bağırsaklardan emilim artar.D vitamininin değişik organlar üzerinde doğrudan olumsuz etkisi olmadığından tedavide zehirlenme olasılığı, kandaki kalsiyum düzeyinin yükselmesi (hiperkalsemi) ve idrarla atılan kalsiyum miktannın artması (hiperkalsüri) tehlikesine bağlıdır. Kan kalsiyumunun yükselmesi çok ciddi bir komplikasyondur, ölüme yol açabilir. D vitamini zehirlenmesi, aşın dozların uzun süre (bir ay ya da daha çok) alınmasından sonra yavaş yavaş gelişir; hastanın kendi kendine ilaç kullanması ya da D vitamini içeren ilaçlar alması bu tabloyu ağırlaştırabilir.D vitamini zehirlenmesinde böbrek taşları ve/ya da böbrek yetmezliği, bulantı, kusma, kabızlık, kalp durmasına değin varabilen ritim bozuklukları ile zihinsel yavaşlama, uyku eğilimi, delir- yum ve koma görülür. Başka belirtiler olmadan hiperkalsemi ve hiperkalsüri gibi orta derecede zehirlenme belirtilerinin ortaya çıkması, D vitamininin kesilmesi, kalsiyum oranı düşük bol sıvı alınması (günde 2-4 litre), kalsiyum oranı düşük (süt ürünleri içermeyen) beslenme ve kalsitonin uygulaması dışında özel bir tedavi gerektirmez. Daha ağır zehirlenmeler hastanede tedavi edilmelidir.
• Sodyum flüorür - Menopoz sonrası ve yaşlılık osteoporozunun tedavisinde sodyum flüorür kullanımı henüz değerlendirilmekte olan deneysel bir tedavidir. Bilinen sonuçlar, kemik kütlesi üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermekle birlikte, olguların yaklaşık yüzde 20-35'inde mide-bağırsak sistemiyle eklemler ve çevresini tutan yan etkiler görülmektedir. Sodyum flüorür mide mukozasını tahriş eder, mide ağrısı, bulantı, kusma ve bazı olgularda ülser gelişimine neden olabilir. Flüor tedavisinde ayak ve ayak bileği ile ender olarak dizde ağrılar ortaya çıkabilir. Bu tablonun mikroskopik düzeyde kırıklar ile gerçek kırıklara bağlı olduğu sanılır. Tablo 4-6 hafta içinde iyileşmeye başlar, kimi zaman aynı hastada birkaç kez yineleyebilir ve günlük yaşamı önemli ölçüde engeller.Sodyum flüorür ile osteoporoz tedavisinin, ancak daha önce omurları kırılan ve yeni kırıklar açısından yüksek tehlike grubunda yer alan ve ilk uygulanan tedaviye yanıt vermeyen birkaç olgu ile sınırlı olduğu görülmektedir. Daha önce uyluk kemiği kırığı olan hastalarda flüor tedavisi kesinlikle uygulanamaz. İlaç her zaman yüksek doz kalsiyum (günde 1.000-1.500 mg) ve D vitamini ile birlikte verilmelidir. Tedavi yakın denetim gerektirdiğinden ancak bazı merkezlerde uygulanabilir.
• Bifosfonatlar - Bu ilaçlar kemik kaybına güçlü bir biçimde engel olduğundan Paget hastalığı, tümörlere bağlı osteoliz (bölgesel kemik erimesi) ve hi- perparatiroidizm gibi kemik metabolizması hastalıklarında başarıyla kullanılır; ayrıca menopoz sonrası osteoporoz- dan korunmada ve tedavide de uygulama alanı bulurlat.Bifosfonatlar ağızdan ve enjeksiyon yoluyla verilir; ağızdan alındığında ender olarak mide-bağırsak sistemi bozukluklarına (bulantı, kusma, ishal) neden olurlar. Bifosfonat tedavisinin çok daha ciddi bir yan etkisi, mineralizas- yon bozukluklarının gelişmesidir; uzun süre yüksek dozda kullanıma bağlı olan bu durum kırık tehlikesinin artmasıyla birlikte osteomalaziye (erişkinde kemik yumuşaması) neden olabilir. Bifosfo- natların bir olumlu yanı da ucuz olmalarıdır; çevrimsel tedavilerde ve öteki ilaçlarla birlikte kullanılmaları için daha kapsamlı ve yaygın araştırmalar gerekmektedir.
• Fizik tedavi - Osteoporozda sıklıkla ultrason gibi fizik tedavi yöntemleri önerilse de, bunların ağrıyı hafifletmek dışında yaran yoktur.Osteoporozun en önemli belirtilerinden olan kırıklarda uygun bir süre hareketsiz kalmak gerekse de, hareketetmek osteoporozdan korunma ve tedavi açısından en etkili yöntemlerden biridir. ABD'li ve Sovyet astronotlar ile paraplejili (belden aşağısını etkileyen felç) ve tetraplejili (her iki kol ve bacakta görülen felç) hastalar üzerinde yapılan araştırmalar, kemiğin mineral kütlesinin kaybında hareket eksikliğinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda atletler üzerinde yapılan deneyler antrenman öncesindeki değerlere oranla, antrenman sonrasında kemik yoğunluğunda anlamlı artışlar olduğunu göstermiştir. Düzenli olarak yapılan beden hareketlerinin mineral kayıp sürecini önleme ve gidermede etkili olduğu kabul edilir. Bu programlar kineziterapi (hareket tedavisi) programının olumlu sonuçlarını artırabilir Alkol ve sigarayı bırakmanın kemik kaybını ve kırıklan önlediği yolunda kesin kanıtlar olmamakla birlikte, bu tür kötü alışkanlıklann beslenme üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle osteoporoz yönünden risk faktörleri olduğu unutulmamalı, bu alışkanlıklar bırakılmalıdır.