Salavat-ı Şerifenin Fazileti
SALAVAT- i ŞERİFELERİN FAZİLETLERİ
Bu aşağıdaki salavatı şerifeyi uyumadan evvel okuyan kimseye peygamberlerin şefaatçi olacağını Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz haber vermiştir.
SALAVAT-I ŞERİFE
(Allahümme salli ala Muhammedin ve Ademe ve Nuhın ve İbrahiyme ve Musa ve İsa ve la eşhepül liheh heişşine vel mürseliyn salavatullahi ve selamühü aleyhim ecmeiyn.) Bir zat delaili hayratı on dört defa hatim etmiş o gece rüyasında Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimizi görmüş şöyle hitap etmiş: On dört defa delaili hatim edeceğine, bir kere Ahmed'il, Bedevi'nin salavatım okusaydın gene aynı işi yapmış olurdun buyurmuştur.
SEYYİD AHMED-EL BEDEVi HZ.LERiNiN SALAVAT-I ŞERİFESİ
(Allahümme salli ala seyyidina ve Mevlana Muhammedin seceretil aslın nuraniyyeti ve lem atil kabzatirrahmaniyyeti ve efdalil hayikatil insaniyeti ve eşrefis-süril cismaniyeti ve menbeil esrar-il ilahiyyeti sahibil kabzatil asliyyeti verrütbetil aliyyeti velhüm minhü ve ileyhi ve salli ve sellim aleyhi ve ala alihi ve sahbihi adede mahalekte ve rezzakte ve emette ve ahyeyte ila yevmin teb'asü men efneyte ve salli ve sellim aleyhi ve aleyhim teslimen kesiyra . )
(Bu aşağıdaki salavat-ı şerifeyi bir kere okuyan kimse (on iki bin) defa Allahümme salli ala Muhammed demişcesine ecir alacağına dair rivayet vardır.
SALA VAT -I ŞERİFE
(Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin nebiyyil muhtar, adede men salli aleyhi minel ahyar,ve adede men lem yüsalli aleyhi minel esrar ve adede katratil emtar ve adede emvacil bihar, ve adede rimmafil gıfar ve adede evrakıl eşcar ve adede ekmamil ezhar, ve adede ma kane ve ma yekünu ila yevmil haşri vel karar, ve salli aleyhi mahtelefe melevan, ve teakabel asarani ve kerrerel cediydan, vestalbelel ferkadani, ve belliğ ruhahu ve ervahı ehli beytihi minettehiyyete vetteslim, ve ala cemiy'ıl embiya'i vel mürseliyne velhamdülillahi rabbil alemin.)
Bu aşağıdaki salavat-ı şerifenin sevabını Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimize soruyorlar bu salavatın ecri nedir? Bu salavata devam eden kimseye Allah (Cellecelalühü) bir taife melek bahşeder ki melekler o kişinin ecir ve sevabını otuz sabah yazmakla bitiremezler.
SALA VAT -I ŞERİFE
(Cezallahu anna seyyidina Muhammeden mahüve ehlüh.) Bu aşağıdaki salavat-ı şerifeyi okumak çok faziletlidir.
SALAVAT-I ŞERIFE
(Allahümme salli ala men rühuhü mihrabü'l ervahi vel melaiketi vel kevni. Allahümme salli ala men hüve imamül enbiyai vel mürseliyn. Allahümme salli alil men hüve imamü ehlil cenneti biadillahil mü'miniyn.)
Seyyid Süleyman el-Cezuri (Hazretleri)'nin hanımı ve
kendisi bu aşağıdaki salavat-r şerifeyi çok okumakla tayyi mekan tayyi zaman ederlerdi ve kibarı evliya-ul-llahtan olmuşlardır.
SALA VAT-I ŞERIFE
(Allahümme salli ala ruhi seyyidina Muhammedin fil ervahı. Allahümme salli ala cesedi seyyidina Muhammedin fil ecsadi, Allahümme salli ala kabri seyyidina Muhammedin fil kubur-i, Allahümme salli ala ebliği ruhi seyidine Muhammedin minni tehiyyeten ve tesliym.)
SEYYİD ABDULKA.DİR GEYLANİ (Hazretleri)'nin okuduğu aşağıda yazılı olan salavat-r şerifenin manası. Allahım en üstün salavatın yaratılmışların en bahtiyarı olan efendimiz, sahibimiz, ümmi peygamber Muhammed'e ve O'nun hanedan ve arkadaşlarına olsun. Onları dünya ve ahirette bahtiyar kıl. Senin onlara olan rahmetin malumatın sayısınca kelimelerin mürekkebi miktarınca olsun. Seni ne kadar zikredici zikreder ve. senin zikrinden ne kadar gafiller gaflet içinde kalırsa bütün hu müddetler içinde de Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesellem)'e hanedan ve arkadaşlarına geniş rahmet insin.
SALAVAT-I ŞERİFE
(Allahümme salli ef'dale salavatike ala es‘adi mahlukatike seyyidina ve mevlana Muhammed'in en nebbiyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim adede ma'Iümatike ve midade kelimatike küllema zekerekez zakirun ve fafele an zikrikel gafilün.)
(Halk arasında meşhur olup fazileti çok yüksek olan bir başka salavat da şu aşağıdaki SALAT-I TEFRİCİYE'DİR.)
SALAT-I TEFRİCİYYE
(Allahümme salli salaten kamileten ve sellim selamen tammen ala seyyidina muhammedinillezi tenhallü bihil ukadü. Ve tenfericü bihil kürabü. Ve tükza bihil havaicü ve tünalü bihir rağaibü ve hüsnül havatimi. Ve yüsteskal ğamamü bivechihil keriymi. Ve ala alihi ve sahbihi fi külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lümin leke.)
Bilmiş ol ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi Vesellem)
Efendimize getirilen salavat dört bin, başka bir rivayette on iki bin nev'a ayrılmıştır. Bunlardan her biri ayrı bir cemaatin seçip, beğendiği nev'idir. Doğuda ve batıda yaşayan müslümanlar kendileriyle Resülüllah Efendimiz arasında rabıta olarak bulundukları nev'i almışlar ve bundan anlayabildikleri özelliği ve buldukları esrar ve yararları o nev'i salavatla sağlayıp devam etmişlerdir. Kimi tecrübeyle sabit olmuş, kimi müşahede ile .. Sıkıntı ve üzüntüleri gidermekte, arzulananı elde etmekte birtakım denemeler yapmışlar ve müsbet sonuç aldıklarında o nev'i salavat-ı şerifeye gönül vermişlerdir.Salaat-ı Münciye bunlardan biridir.
SALATEN TÜNCİYNA VE SALAT-I MÜNCİYE
(Allahümme salli ala seyyidina muhammedin salaten tünciyna biha min cemiy'ıl ahvali vel afati ve tak dilena biha cemiy'al hacatt. Ve tütahhiruna biha min cemiy'ıs seyyiati ve terfeuna bihü a'led derecati.Ve tübelliğuna biha aksal ğayati min cemiy'ıl hayrati fil hayati ve ba'del memati birahmetike ya erhamer rahımiyne. Hasbünallahü ve ni'mel vekiylü ni-'mel mevla ve ni'men nasıyr.)
Salavat-ı şerife getirmek hususunda Cenab-ı Allah'ın biz mü'minlere emri vardır. Canab-ı Allah bir ayet-i kerimesinde:
(İnnellahe ve melaiketehü yüsallüne alennebiyyi ya eyyühellezine amenü sallü aleyhi ve sellimu tesliymen.)
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem) bir hadis-i şeriflerinde.
(Evlen nasi bi yevmel kıyameti ekseruhüm aleyye saleten.) Kıyamet gününde bana nasın en yakın olanları ve şefaatime nail olanları , benim üzerime en çok salavat getirenlerdir, buyurmuşlardır.
ZİKRE DEVAM ETMENİN FAZİLET VE FAYDALARI
Ey aziz! Ehlullah demişler ki:
Zikrullah (Allah'ı anmak) irfan yoludur. Allah'a yaklaştıran en kuvvetli söyleyiştir. Imanın alameti, ibadetiri beyni ve irfan kapısının anahtarıdır. Zikrin faziletlisi , "la ilahe illallah" sözünün devamı ile tekrarlanmasıdır. Zikir kalbin hayatı, sevgiliye ulaşma aracıdır. Gece yarısından sonra zikir yapmak, amellerin en güzelidir. Zikirle uğraşıyorsan Allah'ın sevgisini kazandığını bil. Allah'ın zikri kalbin nüru,gözün ışığı, ruhun kuvvetidir. Zikre devam edenin kalbi mamur. fiil ve ahlakı güzel, ruhu sevinçli olur. Zikir ruha hidayet, her derde ilaçtır. Zikri Allah olanın fikri de Allah ve ruhu uyanık olur. Zikrin gerçeği, kalbi Allah'dan gayrisinden temizlemektir. Zikre devam, Allah sevgisini artırır. Allah'ın zikri, dilden kalbe, kalpten ruha ulaştığı gün, devamlı olarak kalbin çalıştığı zaman veli merte besine çıkılmıştır. Ey aziz!
Ehlullah demişler ki:
"La ilahe illaIlah" veya "Allah" ismini çok anan ve devam edenlerin dil ve kalbi birleşir, gönlündeki paslar silinir. Bu isimleri zikretmek kötü fikirleri temizler, her türlü pislikleri yakar, mahveder. Karanlığı aydınlığa çevirir. Zikirle kalb temizlendikçe Allah'ın nüru ile dolar. Vak ta ki idrak; ve şuur söner, o vakit ilahi nur gözükür ve aşkla cezbeye tutulur.
ZİKRE DEVAMIN SONUÇLARI
ıssız bir odada zikre devam edenin kalbine ilk defa bir nur doğar ve hemen söner. Bir müddet sonra bir daha parlar; biraz daha durur ve söner ve en sonra devamlı kalır. Gönül ondan lezzet ruh hikmet alır ve her şeyi unutup onda görülür.Vücudunun her cüzünün adeta zikir sesini işitir. Ağacın rüzgardan sallanışı gibi kalb‘de zikrin etkisiyle adeta titrer. Bu halona zevk verir, sahibinin kalbinde bir kuş gibi uçar. Onu gafletten uyandırır ve huzura götürür. Zikirle kalbe doğan nur, sahibine bitmez tükenmez manevi zevk verir ve onu ebedi mutluluğa kavuşturur.Devamlı zikil' yapmanın üç mertebesi:
Ey Aziz! Ehlullah (erenler) demişlerdir ki:
1- Zikrin dille yapılmasıdır.
2- Dilden kalbe geçmesidir.
3- Zikrin sır haline gelmesi ve bütün vücüdu kaplaması-dır. Şöyle ki: Bir anda vücüd sarsılır ve birdenbire "Allah" ve "Hü'' zikrini bağırarak söyler ve yere düşüp bayılır. Ancak birkaç saat sonra ayılır.
İrfan isteklisi o kadar zikir yapmalıdır ki, dil zikri kalbe, kalb zikri sırra ulaşsın. Zikirle insanı ruh, hayvanı rühu yener. Gece gündüz kalb zikrine devam eden, Hak yoluna çabucak geçerek muradına erer, arif ve kamil olur. Bu yola girip de sonradan vazgeçmenin derdi şiddetli olur. Onun için ardını bırakmamak şarttır. Zikre devam manevi ilerleyişle, aksi gerileyişle sonuçlanır.
DİL ZİKRİNİN SONU VE BELİRTİLERİ
Ey aziz! Ehlullah bildirir ki:
Zikre devam, meleküt aleminin anahtarı, Allah'a yakın olmanın aracıdır. Murakabeye dalmak, Allah'ı düşünüp zikretmek, kalbe cila verir. Zikir bitince kalb huzuru içinde susmalı, zikir yapanın beşeriyeti üstün ve şehveti çoksa "La ilahe illallah" sözünü söyledikçe kalbi "La ma'büde illallah" demeli ki, beşeriyeti zayıflasın, şeh veti sönsün, manevi zevki artsın."La ilahe illallah" sözünü diliyle söyledikçe "Hi mevcüde illallah''ı kalbinde tekrarlamalı ve özellikle "illallah" sözü diliyle kalbde yerleştirilecek şekilde olmalıdır ki kalb gözü açılsın, ona nice sırlar görünsün ve kalb ma'rifetullahla dolsun.Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine 16 alim gelmiş, bizi irşad et, demişler. Her birini bir odaya yerleştirmiş. Zikir ve ibadetle bir hafta uğraşmışlar. Yanına çağırmış, kalbinizde ne buldunuz? diye sormuş. "Dünya sevgisi" diye cevap vermişler. Bir hafta daha devam ettirmiş, yine sormuş; "ahiret sevgisi" diye cevap vermişler. "Bunu da kalbinizden atın ve yine devam edin" demiş. Bir hafta daha devam etmişler, yine onları çağırtıp sormuş: Kalbinizde ne buldunuz? Enaniyet (yani benlik) sevgisi diye cevap vermişler. "Varlığınızı da terkederek devam edin." demiş. Bir hafta sonra: .Kalbinizde ne buldunuz? diye sormuş. Allah sevgisinden başka bir şey cevabını vermemişler. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri de: Muradınıza erdiniz. Böyle devam edin, demiş ve onları yolcu etmiştir.
ZİKR-İ CEHRİ, ZİKR-İ HAFİ
Namazın cehri ve hafisi olduğu gibi, zikrin de cehri ve hafisi vardır. Biri Zahir, biri Batın ismi şerifinin muktezasıdır. Her ikisi de haktır. Ve haklarında ayet ve hadis bulunmakla efdaliyetinde ihtilaf olunmuştur. Bazıları ameli kesir itibariyle zikr-i cehri efdal demişlerse de bazıları beyinlerini cemederek: "Müptediye zikr-i cehri tesirde ziyade olmakla efdal; müntediye zikr-i hafi efdaldır" diye beyan eylemişlerdir. Her iki zikir hakkındaki hadis-i kudsi: "Kulum beni kendi nefsinde (yalnız) zikrederse ben de onu kendim zikrederim. Eğer cemaat içinde zikrederse ben de onun cemaatinden hayırlı cemaat içinde kulumu zikrederim."Buyurulmak suretiyle zikr-i cehri ve zikr-i hafi mertebelerine işaret olunmuştur.Zikr-i hafi hakkındaki ayet-i kerime: "Vezk ür rabbeke fi nefsike tadarruan ve hufyeten." .Ayet-i kerimesi olup zikr-i cehri hakkında olanı ise: "Şiddetli bir zikirle Allahü Teala'yı zikredin ve Allah'ın zikrini kemalt şiddetle eda edin." ayet-i kerimesidir.
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz bir hadıs-i şeriflerinde buyuruyor ki:
"Cennet bahçesine uğradığınız vakit meyvesinden yeyiniz."
Sahabe-i kiram tarafından cennet bahçesinden maksadın ne olduğu izah edilmesi istendiğinde: "Zikrullah (zikir halkaları)dır" diye Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz zikir halkasını cennet bahçesine teşbih buyurmuştur. Hal böyle iken bazı kimseler halka halinde zikir yapılmasını Sultanü'lEnbiya'ya muhalef etmiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Böyle hürmetsizlikte bulunan kimselerin günahını Canab-ı Hak afv buyursun.
Zikir hakkındaki ayet-i kerime ve hadis-i şeritler:
(Fez'kür-üni ezkurküm veşkür-üli vela tekfür-ün)
''Beni anınız ki, ben de sizi anayım. Bana şükrediniz, nankörlük etmeyiniz"
''Ey iman edenler ... Allah'ı çokça hatırlayınız."
"Onlar ki; ayakta, oturarak ve yaslanarak Allah'ı zikrederler, anarlar. Göklerin. ve yerin yaradılışını düşünürler."
"Namazı kıldığınız zaman ayakta, oturarak ve yaslanarak Allah'ı zikrediniz."
Bu ayetiri tefsirinde İbn-i Abbas (Radiyallahü Anh) şöyle demiştir: Gece ve gündüz, karada ve denizde, seherde ve hazarda, zenginlik ve fakirlikte, hastalık ve sağlıkta, gizli ve aşikarda Allah'ı hatırlayın ve onu zikredin, demektir.
"Kalbde Cenab-ı Hakk'ın zikri; hased, riya, kibir gibi emrüz-ı kalbiyeyi izale için ayn-ı şifadır."
Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: ''Ey beni Adem, beni zikir ettikçe şükrü mü ifa etmiş ve beni unuttukça hakkımı unutmuş olursun.
"Hiçbir cemaat zikrullah için cem olup dağılmadı ki, zikirlerine sebep Cenab-ı Hak tarafından afv ve mağfiret ile tebşir olunmasın"
"Zikir farz olmayan oruçtan efdaldir."
Cenab-ı Allah buyurmuştur ki: "Bir kul benim zikrimle iştigal eylemesinden dolayı kendi ihtiyacının talebini unutursa ben o kuluma kendisi istemezden evvel nimet verir ve Ihsan ederim."
"Cenab-ı Hakk'ın ne'ım çilesini ve ahvüfi ahireti tefekkür gibi bir ibadet olamaz."
"Zikr-ü murakabeyi kalbiniz için adet haline getiriniz."
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz buyuruyor ki: "Benim gözlerim uyur, lakin kalbim uyumaz (Zikrullahdan bir lahza gafil olmaz)."
"Yavaşça söylemek üzere, akşam sabah tazarru ve korku ile gönlünde Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma."
"Allahü Teala buyurur ki: "Kulum beni hatırladığı ve dudakları benim zikrimle hareket ettiği müddetçe ben kulumla beraberim."
"Kim cennet bahçelerinde dolaşmayı severse Allahü Teala'yı çokça zikretsin."
Allah tebareke ve teala buyurdu: "Kulum gönlünde beni hatırlayınca ben de onu hatırlarım. Kulum beni bir cemaat içinde anarsa ben de kulumu onun cemaatinden daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben de ona bir arşın yaklaşırım."
Hasan el-Basri (Radiyallahü Anh) hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir:
"Zikir ikidir. Birincisi kendinle Allah arasında Allah'ı anmaktır. O ne güzel zikirdir ve ecri ne kadar büyüktür. Buna rüh ve kalbin zikri denir. Bundan daha üstün olan ikincisi,
Allah'ın haram ve yasakları ile karşılaşınca Allah'ı hatırlamaktır."
"Allahü teala'yı zikirle meşgul olan bir meclise iştirak eden kimseler mutlaka meleklerin iltifatına mazhar olurlar. Allah'ın rahmeti kendilerini bürür.Allahü Teala yanındakilere onlardan bahseder."
"Zikri (yani Kuran'ı) biz azimüşşan indirdik.Şüphesiz onun koruyucusu da ancak biziz."
Sallallahü Aleyhi Vesellem: "Allah'a amellerin en sevgilisi, az da olsa devamlı olanıdır." buyurmuştur ki, evrada devam eden kişiye ilahi feyiz gelir. Bu sebeple ehl-i tasavvuf farzların terkini kabul etmeyip kazasını istedikleri gibi evradın da terkini (virdini terk edene) kaza etmelerini emir buyururlar.
"Birtakım evlerde veyahut camilerde Cenab-ı Hak isminin zikir olunmasına izin verdi. Onlar da sabah ve akşam onu tesbih ederler. Öyle rical ki ne alım ve ne satım ve ticaret onları Allah'ı zikirden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz." (Nur süresi, ayet: 36-37).
Hadis-i şerifte: "Bir saat zikrullah halkasında oturup zikre iştirak etmek, bin senelik ibadetten hayırlıdır." buyurulmuş. Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz: "Mescidlerinizi yollar yapmayınız. Ancak zikir yahut namaz için kullanınız" buyurmakla camilerin ancak zikir ve namaz için yapıldığını beyan etmişlerdir.''Her kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, o, onu gittikçe yükselen bir azaba sokar." (Cin süresi, ayet: 17
"Her kim de zikrimden yüz çevirirse, ona da bir maişet vardır. Ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz." (Tahha süresi, ayet: 124).
Hadis-i kudside Cenab-ı Hak: "Cenneti yarattım ve cennete yaraşır kimseler de yarattım. Cehennemi de yarattım ve ona yaraşanları da yarattım. Güzellik ve saadet, cennete layık kıldığım kimselere olsun. Ve cehennemdeki çukur ve azap ta cehenneme layık kıldığım kimselere olsun" buyurmuştur. İslam fakihleri de mescidlerde ve evlerde cehren zikrin men edilemeyeceği kanaatindedir. Bunun delili: Ni'metü'l-İslam'ın kitabü's-salat (babü idrüki'l-fariza) faslının "sünnetleri asıl olan evde kılmaktır" diye başlayan kısmının beşinüsinde, camilerin tesisinde asıl olan farzları kılmak olup, sünnetleri evlerde kılmak icab ettiğini beyan ederken, Tahtavi'den naklen diyor ki: Camilerde cehren yapılan zikir halkaları nafile namazları gibi değildir. Bu zikir meclisleri men edilemez. Çünkü bunları yasaklayan kimseler bu ayet-i kerimedeki zalimlerden sayılacağından bundan sakınmalıdırlar. Böylelikle camilerde kurulan zikir meclislerinin yasak edilemeyeceği açıkça bildirilmektedir.
"Ey iman edenler, bir düşman kümesi ile karşılaştığımız vakit, sebat edin ve Allah'ı çok zikir eyleyin ki, felüha erebilesiniz." (Enfal süresi, ayet: 45)
İbn-i Mübarek Hazretleri Diyor ki:
- Delikanlı iken bir gün bir bahçede idim. Arkadaşlarımla yedik, içtik, ud çalarak eğlendik. Gece udu elime aldım. Çalacaktım, ud dile geldi, konuşup bana Hadid süresinin 16. ayet-i kerimesini okudu. "Artık Allah'ı zikir zamanı gelmedi mi?" deyince, udu yere vurdum, kırdım. Ve beni Allah'tan meşgul eden her şeyi terkettim.)
Malik ibn-i Dinar hazretlerine tevberıin sebebinden sordular; şöyle anlattı:
- Ben jandarma idim ve şarap içmeğe düşkündüm. Sonra, nefis bir cariye satın aldım. Yanımda iyi mevkii vardı. Bir de kız doğurdu. Onu da çok seviyordum Çocuk emeklemeye başlayınca sevgisi daha da arttı. Ben sarhoş oldukça, bana gelir ve beni kendisine cezbeder, içkimi üzerindeki elbiseye dökerdi. İki yaşına gelince öldü. Bunun acısı beni çok sarstı. Vakta ki Berat gecesi geldi ve cuma gecesine tesadüf etmişti. Yine şaraptan sarhoş olarak yattım ve yatsı namazını da kılmadım.Rüyamda gördüm ki: Sanki bütün kabir ehli kalkmış, kıyamet kopmuştu. Bütün mahlükat haşr olunuyordu. Ben de içlerinde idim. O sırada arkamdan bir çatırdı duydum. Dönüp bakınca boynuzlu, büyük, kara bir yılanın ağzını açmış bana saldırdığını gördüm. Önünden korku ve feryatla kaçtım. Yolda temiz elbiseli, güzel kokulu bir ihtiyara rastlad.ım. Selam verdim, ona "Ben ihtiyar ve zayıfım, yılan benden kuvvetlidir, gücüm yetmez. Lakin buradan ayrıl, sür'atle kaç. Allah, ola ki seni kurtaracak bir sebep yaratır" dedi.Oradan da kaçtım. Önüme kıyamet tepelerinden bir tepe geldi; ona çıktım. Cehennemin tabakaları ile karşılaştım. Az kaldı cehennemin çukuruna yuvarlanacaktım. Yılan da arkamdan geliyordu. Önümde cehennem var, yılan korkusundan az daha cehenneme yuvarlanmak üzere idim. Derken oradan: "Dön, sen cehennem ehlinden değilsin! diye bir ses işittim. Bunun üzerine geri döndüm .. Yılan da arkamdan dönüp takibe devam etti. Tekrar o ihtiyara geldim, "beni bu yılandan kurtar dedim. O zaman ihtiyar ağlayarak: "Ben zayıfım; lakin şu karşıki dağa git, orada müslümanların emanetleri var, eğer senin de emanetin varsa sana yardım eder" dedi. Bu uyarma ile dağa baktım, gördüm ki çok süslü odalar var. Hemen oraya koştum. Ejderha da arkamda Oraya yaklaşınca melekler: "Perdeleri kaldırın, kapıları açıp karşılayın" dediler ve ilave ettiler: "Belki içinizde bu ümitsizin emaneti vardır. Düşmanından kurtarır." Kapılar açıldı. Ay gibi nur yüzlü çocuklar çıktılar. Yılan da bana yaklaştı. Şaşkına döndüm. Çocuklar bölük bölük önümden geçtiler ... O esnada benim ölmüş kızım da içlerinde idi. Beni görünce, karşıladı ve ağladı: "Vallahi; işte babam" dedi. Ve nurdan bir kefe de durdu. Beni kolunu uzatıp yakaladı, kaçırdı ve evine oturttu. Sağ eli ile sakalımı okşadı ve dedi ki:
- Babacığım, Allah'ı huşü ile zikretmek çağın ve zamanın gelmedi mi?
Ben de ağladım ve:
- Kızım, sen Kur'an-ı Kerim bilir misin?
- Sizden daha iyi hepimiz biliriz.
- O halde, bu ejderha nedir? Beni helak edecekti ..
- O senin kötü amelindir. Onu sen kuvvetlendirdin. Seni cehennem ateşinde boğmak istiyor.
- Yolda rastladığım o güzel kokulu, temiz elbiseli, sevimli ihtiyar kimdi?
- Babacığım, o da senin salih amelindir, fakat onu zayıf bıraktın. Takatı yok ki yılanı def etsin ..
- Ey kızım, bu dağda ne yapıyorsunuz?
- Biz müslüman evlatlarıyız. Sizden önce buraya gelip yerleştirildik. Sizlerin gelmesini bekliyoruz. Sizi karşılayacağız ve size şefaat edeceğiz. Feryatla uyandım, sabah olunca bütün kötü işlerimden ayrıldım. Allah'a tevbe ettim. Tevbemin sebebi budur. Kurtubi tefsiri, cild: 14, sahife: 197'de şöyle deniliyor:
- Cenab-ı Hak, zikre bir had (yani sınır) koymadı. Çünkü kolay kolay gelir ve ecri pek azimdir. İbn-i Abbas (Radiyallahü Anh) buyurmuştu ki: "Allah'ın zikrini terk etmede kimse mazur sayılamaz, meğer ki aklında noksanlık ola."
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyurmuş ki:
"Allah'ın zikrini çok yapın, görenler bu delidir deseler dahi."
Denmiş ki: Zikr-i kesir, ihlas ile kalbden gelendir. Nifak hükmü üzerine vaki olan (yani; ihlassız yapılan, yalnız dille yapılan) zikir, az sayılmıştır.
Mücahid hazretleri de demiştir ki: Tesbih, tehlil, şükür ve tekbir öyle sözlerdir ki; bunları abdestli abdestsiz hatta Cenab olan kimse dahi söyleyebilir. "Beni zikir eden; benimle oturmuş olur." mealindeki hadis-i kudsi gereğince, maksatları
Allah'ın rizası ve cemalidir. Zikre dair hadis-i şeriflerden bazıları:
Sabah namazını kıldıktan sonra camiden çıkmayıp güneş doğuncaya kadar camide ibadetle vakit geçirmek ve zikir yapmak hakkındaki ve yine umumiyetle zikre dair hadis-i şerifler, Kütüb-i Sitte'nin (en muteber hadis kitapları) hepsinden fazlasıyla mevcuttur. Hazret-i Enes (Radiyallahü Anh)'den rivayeten Resülüllah (s.a.v.) buyuruyor ki:
"Her kim sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikrullah ile meşgul olur, sonra da kerühef vakti çıkınca iki ı-eküt namaz kılarsa, hac ve umre sevabı gibi olur."
(Ramüzü'l-Ehadis).
Feyzü'l-Kadir Şerhi Camiu's-Sağir ül Menavi cilt: 5, sahife: 1460'da Cabir (Radiyallahü Anh) diyor ki: "Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz sabah namazını kılınca, namaz mahallinde güneş doğuncaya kadar otururlardı. Bu hadisin şerhinde de deniyor ki: "Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar oturup zikir ile meşgul olmak müstehab oldu."
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem): "Cemaatle sabah namazı kıldıktan sonra, onlarla birlikte oturup, güneş doğuncaya kadar Allahü Teala'yı zikir etmek, bana İsmail aleyhisselam evlatlarından 4 köleyi azad etmekten daha sevgilidir." buyurmuştur.Feyzü'l-Kadir, cilt: 5, sahife: 255'te bu hadis-i şerifin şerhinde bildiriliyor ki: "Bir köle azad eden, o kölenin her bir uzvuna mukabil, kendi uzvundan bir azası cehennemden azad olunur. Bir köle azad etmekle, bütün günahlara keffaret husüle gelmekle beraber burada fazla olarak, Peygamber evladından olan köle azad edilmesiyle daha fazla sevap elde edilir."Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyurmuş ki:
"Her kim, sabah namazı kıldığı yerden ayrılmayıp kuşluk vaktinde iki rekat daha namazı kılıncaya kadar dünya kelamı konuşmaz, yani hayırdan başka ağzından söz çıkmazsa, günahları deniz köpüğünden çok da olsa mağfiret olunur."
Hadisin diğer rivayetinde de buyurulmuş ki:
"Her kim sabah namazını kıldıktan sonra oturur ve güneş doğuncaya kadar zikir ile uğraşırsa, ona cennet vacib olur."
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyurmuş ki:
"Her kim sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar, Allahü Teala'yı zikreder, sonra da iki veya dört rekat namaz kılarsa onun vücuduna meşgul olmayarak, Allah'ı zikir eder ve daha
(kuşluk) vaktine kadar zikir ile meşgul olup sonra dört rekat daha namazı kılarsa, anasından doğduğu gün gibi günahlardan çıkar ve onda günah kalmaz."
(Bu hadi'si şerif Ataullah İskenderani hazretlerinin "Miftahü'l-Felah ve Misbahü'l-Evrah" kitabının nihayetinde zikredilmiştir. )
Hazret-i Ömer diyor ki: Bir gün Resülüllah (s.a.v.) Necid tarafına bir müfreze asker gönderdi. Çabucak bol ganimetle döndüler. Bizden bir kişi: "Böyle kısa zamanda çabuk dönen ve bol ganimet getiren hiçbir müfreze görmedim" diye hayret edince Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyurdu ki:
"Size bundan daha çabuk ve daha bol ganimetle dönen bir cemaat bildireyim mi?"
Orada bulunan sahabeler: Bildir ya Resülallah, dediler.
"Bir cemaat sabah namazına hazır olurlar. Namazı kıldıktan sonra oturup hep birlikte güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikrederlerse; işte en kısa zamanda en efdal ganimet elde eden cemaat bunlardır." buyurdu.
Manevi ganimet olan en yüksek sevaba nail olurlar, demek istemişlerdir. Ashab-ı kiram ve selefi salihin (rıdvanüllahi teala aleyhim) efendilerimizin de, sabah namazını kıldıktan sonra duha vaktine kadar camilerden ayrılmayıp zikir ve sair tesbihlerle meşgul oldukları ve adetleri bu şekilde cereyan ettiği Tergib şerhinin birinci cildinde açıklanmaktadır.Hazret-i Osman (Radiyallahü Anh)'in rivayet ettiği bir hadıs-i şerifte Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki:
"Sabah namazından sonra namaz kıldığı yerden ayrılmayıp güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikreden cehennem ateşi dokunmaz."
Hazret-i Aişe (Radiyallahü Anha) validemiz diyor ki: Resülüllah (Sallallahü Aleyhi Vesellem)'den işittim, buyurdu ki: "Her kim sabah namazını kıldıktan sonra oturduğu yerden kalkmaz ve dünya işinden bir şey ile kimse, sabah namazından sonra zikri bırakıp işine koşan kimseden daha ziyade rızıklanmış olur."
Ramüzü'l-Ehadis şerhinde:
"Toplantınızın hakkını eda ediniz. Şöyle ki:
Meclislerinizde Allah'ı çok zikrediniz, yolunu şaşırmışlara yol gösteriniz ve haram olan kadınlara bakmayınız" buyurulmuştur.
Bu hadıs-i şerifte. cemaatle zikrin çok yapılmasına dair emr-i peygamberi dikkat çekicidir. Toplantıları çok zikir ile yapmak ve az zikir ile iktifa etmemek gerektiğine işaret edilmiştir.
Envarü'l-Kudsiyye fi Beyan-i Uhüdi'l-Muhammediyye'de Enes (Radıyallahu Anh)'in rivayet ettiği bir hadıs-i şerifte. Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz:
"Cennet bahçelerine yolunuz uğrarsa; otlayın, çok faydalanın, manevi meyvelerinden çok yeyiniz." buyurunca, ashabı kiram: "Ya Resülallah, dünyada cennet bahçesi yok; o halde cennet bahçesi nedir?" diye sordular. O zaman buyurdu ki: "Zikir halkalarıdır."
Bu hadis-i şerifte. sabah namazından sonra cemaatle zikir halkası kurup toplulukla zikir yapmak tasvib buyurulmuştur. Zikir halkasının adeta cennet bahçesi olduğunu beyan buyurmakla; zikir için birçok kişinin toplanıp (daire kurup) zikir eylemlerini cennet bahçesine benzetmiş ve ona katılmayı emir buyurmuştur. Mişkatü'l-Mesabih şerhinde:
''Minberimle evim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir."
Hadıs-i şerifinin açıklamasında da, buraya zikir ve namaz için meleklerin adeta hücum ettikleri ve zikir halkaları da öyle olduğundan cennet bahçesi sayıldığı yazılmıştır.
Ramüz'un 191. sahifesindeki hadis-i şerifte. "Peygamberlerin hepsi Süleyman aleyhisselamdan kırk sene evvel cennete gireceklerdir. Müslümanların fakirleri de zenginlerden kırk sene evvel cennete girecekler, salik mü'minler de diğerlerinden kırk sene önce cennete gireceklerdir. Ve şehir halkı olan mü'minler de, köylülerden kırk sene evvel cennete gireceklerdir. Çünkü şehirliler, köylülerden faziletlidir; İbadetlerini, cemaat le yapmaları çok olur. Ve zikir halkaları çok kurarlar ve o memlekete bir bela ve musibet gelse, mesela açlık, hastalık salgını ve düşman istilası gibi, bunlardan en çok zarar gören şehir halkı olur" buyurulmuştur.Ramüz'un 164. sahifesindeki İbn-i Ömer (r.a.)'in rivayet ettiği hadis-i şerifte; Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor ki:"Size haber vereyim mi, hangi ameller hayırlıdır? Günahlarınızı en çok neler temizleyicidir ve derecelerinizi en çok yükseltecek hangisidir? Ve dahi altın ve gümüş paraları tasadduk etmenizden de üstün, hatta o kadar ki, sabahtan, düşmanla karşılaşıp onları öldürseniz veyahut onlar sizi öldürüp şehit etse, bütün bunlardan üstün ameliniz nedir? Allah'ı çok zikir ediniz, hepsinden hayırlısı ve sizi temizleyici ve derecelerinizi yükseltecek olan amel budur."Ramüz'un 166. sahifesindeki bir hadis-i şerifte."Agah ol, dikkat et, seni dünya ve ahiret hayrına ulaştıracak amelleri n mesnedi (yani direği) ne olduğuna delalet edeyim mi? Dünya ve ahiret hayrını sana elde ettirecek amellerin esası olarak; zikir ehli ile oturmanı, onların meclislerinde devam etmeni şiddetle tavsiye ederim. Yalnız kaldığın zaman da,mümkün olduğu kadar boş durmayıp ağzında dilini zikrullah ile hareket ettir" buyurulmuştur.Ramüz'un 266. sahifesinde İbn-i Abbas (r.a.)'in rivayet ettiği hadis-i şerifte. "Üç taife insanlar, şeytanın ve onun askerlerinin şerrinden korunmuştur; birincisi, gece ve gündüz Allah'ı çok zikredenler, ikincisi seher vaktinde istiğ-far eyleyenler, üçüncüsü Allah korkusundan ağlayanlar." buyurulmuştur.
Ramüz'un 329. sahifesindeki hadis-i kudside Allahü Teala buyuruyor ki:
"Benim kulları m içinde velilerim ve sevgililerim şu kimselerdir ki; ben anılınca onlar da anılırlar ve onlar zikredilince de ben anılırım."
Ebu Hüreyre (r.a.)'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
"Hangi camide veyahut evde Allah zikredilirse melekler bu zikredenleri kuşatırlar, etraflarında dönerler ve: Daha fazla zikrediniz de Allah da size rahmetini artırsın, derler. Ve yaptıkları zikir bu meleklerin arasında ve kanatları açılmış olarak göğe çıkar."
Bu hadis-i şerifte de, camilerde, evde cemaatle zikir yapılması açıkça emir buyurulmuş ve mü'minler bu ibadete teşvik olunmuştur.
Ramüz'un 391. sahifesindeki bir hadis-i şerif:
"İçinde zikir yapılan ev diri, zikir yapılmayan ev ise ölü gibidir."
Ramüz'un 444. sahifesindeki bir hadis-i şerif:
"Yemeğinizi zikrullah ve namazla eri tiniz. Ve öyle yapmadan uyumayınız. Çünkü kalbiniz kararır."
Çok yemek zulmettir. Zikir ise nurdur. Zikrin nüru ile taamın zulmeti gider. Süfyani Sevri (r.a.) hazretleri bir gece karnını tam doyurursa sabaha kadar ve gündüzün karnını tam doyurursa geceye kadar zikir yaparmış. Ramüz'un 496. sahifesindeki bir hadis-i şerif: "Ey Büsre, her günah işlediğin zaman Allah'ı zikret ki Allah da seni mağfiretiyle zikretsin. Kocana itaat et ki dünya ve ahiret hayrı sana yeter.Ana ve babana iyilik yap ki evinin bereketi çok olsun."
Ebu Hüreyre (r.a.) diyor ki:
- Mekke'ye gidiyorduk. Cimdan dağına geldik. Resülüllah
(s.a.v.): "Zikri çokça yapanlar, ilerleme kaydettiler"
buyurdu; o zaman ashab sordular: "Ya Resülallah, müferridin kimdir?" Buyurdu ki: "Allah'ı çok zikredenlerdir. Ancak Allah'ın zikrini ziyade severler ve çok devam ederler. Haklarında dedikodu yapan münafıklara aldırış etmezler. İşte bunların zikri günahlarını döker. Cenab-ı Hakk'a kıyamet gününde günahsız olarak hafifçe vuslat ederler."
Hadis-i şerif: "Cennette her şey var. Dünyadaki hiçbir şeye hasret çekilmez. Ancak; dünyada zikirsiz geçen saatlere acıyıp; ne olaydı o boş geçirdiğimiz saatleri de zikir ile geçirse idik .. diye hasret çekecekler."
İmam-ı Nevevi'nin Riyazü's-Salihin kitabında şöyle yazılıdır:
- [Allah'ın hafaza meleklerinden başka yeryüzünde dola-şıp sırf zikir meclislerini araştıran birtakım melekleri vardır. Bunlar dağılıp zikir meclislerini ararlarken, bunlardan birisi bir camide veyahut evlerde cemaatin zikir yaptıklarını görürse, diğer arkadaşları meleklere bağırarak: Koşunuz, geliniz, aradıklarımızı bulduk, der. Bütün melekler bu zikreden cemaati kuşatırlar, kanatları ile senayı dünyaya kadar sararlar. Sonra durumlarını Cenab-ı Hak meleklere: Şahit olunuz ey melekler, ben bu zikredenleri mağfiret ettim, buyurur. Bu defa meleklerden birisi der ki: "Ya Rabbi, bu zikredenlerin içinde onlardan olmayan bir yabancı da var. O yabancı bu zikreden cemaat içine birisini aramak için gelmiş. Bunları zikir halinde görünce, bitinceye kadar beklemek için içlerine karışmış. Bu itibarla o yabancı kişi zakirlerden değildir. Onu da mı affetsin?" diye sorar. Cenab-ı Hak tekrar buyurur ki:
"Bu zikreden cemaat öyle bir kavimdir ki; bunlarla oturan kimse şaki olmaz. Madem ki onların arasına karıştı, o da saiddir. Onu da mağfiret ettim" buyurur.]
Hadis-i şerif: ''Bir cemaat ihlas ile zikre oturup zikrederse, gökten bir melaike onlara: Bu zikir meclisinden günahlarınız sevaba çevrilmiş olarak, mağfiret olunarak kalkınız, diye bağırır."
Hadis-i şerif: "Mü'minlerin 3 kal'ası vardır: Birisi zikrullah, ikincisi Kur'an-ı Kerim okumak, üçüncüsü mescid, yani namaz kıldığı yer. İster evinde olsun, ister hariçte olsun."
Hasan-ı Basri (r.a.) hazretleri demiş ki: "Kalblerimizi zikrullah ile daima tazeleyip parlatalım, çünkü çabuk kirlenirler.”
ZİKREDEN SULTAN OLUR
Ey aşık-ı sadıklar gelin Allah diyelim
Ey zakirler, ey canlar, zikr‘eden mü'min olur
Gecelerde, gündüzde, Allah adın de müdam
Zikr'eyle seherlerde, zihr'eden sultan olur
Vuslat yolu açılmaz, yolunda olmayınca
Geç şu fani cihandan. zikr'den arif olur
Tevhid nur-u saçları, hep kapılar açılır
Yan Mevla'nın şakına, zikr'eden aşık olur
Mürşide varmayınca, Hakk'a vasıl olunmaz
Geç rütbe-i süfladan, zikr'eden kamil olur
Evliya 'dan himmet al, ilahı bir aşka dal
Olmaz sana hem sual, zikr'den veli olur
Aşık ol Peygambere, O'nun gül Cemaline
Et salavat bul safa; zikr'eden varis olur
Zikr'ullah ol bedeva; ruha ciladır cila.
Yakın eder Mevla'ya, zikr'eden Hak'la olur
Aşk şarabı içenler, zikr'ederler Allah Hü
Olur kalbi nazargah, zikr'eden rehber olur
Kim ki aşk-ı yar olsa Mevla'yı tezce bulur
Ey aşıkı sadıklar, zikr'eden halas olur
Gafil olma arif o, zikr'et Naci daima
Budur Hakka 'a giden yol, zikr'eden sultan olur.
(SIDDIK NACİ EREN DİVANI'NDAN ALINMIŞTIR)