Histeri Hastalığı Tedavisi

Histeri Hastalığı Tedavisi

Histeri tedavisi her şeyden önce kişinin sergilediği bu tavırların normal.olmadığını kabul etmesiyle başlar ki bu süreç kolay bir süreç değildir çünkü kişi zaten olması gerekenin bu olduğunu haliyle kendisinin de normal.olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle terapi ve ilaç tedavisini kabul etmeyebilir. Tedavi gerçekleştirildiğinde ise hastanın daha da mutsuz olma olasılığı vardır çünkü kendisini beslediği ilgi üzerinden gideceği için mutsuzluğa kapılabilir. Psikoterapi ve düşük dozla devam edilen ilaç tedavisi çoğu zaman işe yaramakta, hastanın içinde bulunduğu bu nevrotik durum ona yansıtılarak tavırlarının normal olmadığını farketmesi ve buna uygun davranışlar sergilemesi sağlanmaktadır. 

Histeri Nedir

Histeri, diğer adıyla isteri hislerde yoğunluk, davranışlarda taşkınlık, tepkilerde aşırıya kaçma, ani zihinsel ve ya fiziksel değişimler olarak kendini gösteren, genel olarak abartı durumu olarak tanımlanabilecek nevrotik bir durumdur. İlk olarak ismi Hipokrat tarafından verilmiştir ve kökeni Yunanca hysterikos kelimesine dayanmaktadır. Başlarda kadınlara özgü bir hastalık olarak tanımlansa da bu durum tam anlamıyla gerçeği yansıtmamakla birlikte sadece histerinin daha çok kadınlarda görüldüğü bilgisi doğrudur. Genellikle 30 yaş altındakilerde görülen bu durum hayal gücüne bağlı olarak, bilinç altındaki düşüncelerden dolayı ya da korkudan, vb durumlardan kaynaklanan ani krizler şeklinde kendini gösterir ve bu kriz hali devamlılık süresi kesin olmamakla birlikte geçicidir. Hasta, anormal tavırlar sergilese de bu durumun herkeste görülebileceğini, normal olduğunu düşünmektedir ve bu yüzden hasta olduğunun farkına varamaz.

Histeri belirtileri nelerdir?

Ani ataklarla gelişen krizler dışında kısa vadeli ve ya uzun süreli, hafif ya da yoğun şekilde kendisini gösteren diğer histeri belirtileri ise; kasılmalar, nefes darlığı, acıya olan dayanıksızlık, titreme, felç, konuşma, görme, duyma ve genel olarak davranış bozuklukları ve hafıza kaybıdır. Daha ileriki safhalarda uyur gezerlik, teşhircilik gibi belirtilerin yanı sıra mitomani, kleptomani, nemfomani gibi manik durumlar da ortaya çıkabilmekedir. Histerinin farklı bir boyutu olan toplumsal histeride ise bireysel olarak değil de kitlesel bir açıdan belirli bir grubu etkileyen olayların o grup tarafından abartılı bir şekilde algılanması ve toplu olarak aşırı tavırlar sergilenmesi halidir.

Histerik kişilik bozukluğuna sahip kişiler ilgi odağı olmak isterler ve bunun için aşırıya kaçan tavırlar sergilemekten çekinmezler. "Mutlu olmanın tek yolu ilgi çekmektir." diye düşündüklerinden ilgi kendilerine yönelmiş durumda değilse sıkılır, mutsuz olurlar. Kendileri dışında ilgi odağı başka biri ve ya başka bir şey olduğu takdirde ilgiyi kendilerine çekmek için yüzeysel davranışlarda bulunabilirler. Konuşmaları derinlik içermez, tamamen ilgi çekme amaçlıdır. Cinselliği ve teşhirciliği dikkat çekmek için kullanırlar. Gösteriş, hızlı değişen düşünce ve davranışlar, kurulan ilişkilerde sürekli sorun çıkarmak da histerik kişilik bozukluğuna sahip kişilerin diğer özellikleridir.

Histerinin Tarihçesi
Konversiyon bozukluğu, psikiyatrik hastalıkları sınıflandırmadan önce, son yıllara kadar “histeri” içinde diğer histeri semptomları gibi yerini almıştır. Günümüzde konversiyon tanımı her ne kadar yerine oturmuşsa da, birçok vak’aya genelleme yapılarak konversiyon denmektedir.

Histeri, psikiyatride tarihsel, teorik ve pratik yönden üzerinde çok çalışılmış bir sendromdur. Histeri, adını Yunanca’da “uterus” (anne rahmi) anlamına gelen “hysteron” kelimesinden almıştır. Hippokrat’tan 16. Yüzyıl’a kadar (Platon, Galenus, Calse, İbn-i Sina) histeri, “uterusun isteklerinin neden olduğu bir hastalık” olarak tanınmıştır.

16. Yüzyıl’a kadar histeri, “yalnız kadınlara ait bir hastalık” olarak kabul edilirdi; kadın genital organlarının bu hastalığa yol açtığına inanılırdı:
“Çocukları olmayan kadınlarda, iki adneksiyle (tüpler) ‘acayip bir canavar’a benzeyen uterus, böyle atıl kalmasına çok kızar ve yerinden kalkarak kadın bedeninde dolaşmaya başlar, bir yere yerleşir ve belirtiler oluştururdu.”

Hippokrat’tan önce ise, Batı dünyası, dogmatik inançlar yüzünden histeri dahil ruhsal hastalıkları doğaüstü güçlere ve büyüye bağlamıştı. Bu hastalar, şeytana tutulduklarına inanıldığı için “büyücü” kabul ediliyor ve Orta Çağ’da diri diri yakılıyorlardı.

17. Yüzyıl’dan sonra tanınmış İngiliz hekimlerinden Sydenham, 18.Yüzyılda bütün süregelen hastalıklar arasında en sık görülenin histeri olduğunu belirtmişti. Sydenham, histerinin erkeklerde de görüldüğüne ve birçok klinik sendromu taklit edebileceğine dikkat çekmişti.

19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Fransız nöroloğu Charcot’un ilgisiyle histeri üzerinde bilimsel incelemeler çağı açılmış oldu. Charcot, histerinin çocuklar dahil her iki cinste de görülebileceğini söylemiş ve bunun ruhsal bozukluk olduğuna dikkat çekmişti; ayrıca hipnozla histerik belirtilerin ortaya çıkarılabileceğini ve telkinle belirtilerin ortadan kalkacağını göstermişti.

Charcot’tan sonra, Brenheim, Babinski, P. Janet, Brauer ve S. Freud, araştırmalarıyla histeri hakkındaki bugünkü bilgilerimizin temellerini attılar.
Babinski’nin histeri tanımlaması, bu hastalığın araştırılmasına ışık tutmuştur. Babinski, histeriyi “belirtileri telkinle ortaya çıkan ve telkinle kaybolan somatik ve psişik çeşitli belirtiler topluluğu” olarak tanımlamıştır ve histeriye “telkin nevrozu” anlamına gelen “pithiatizme” adının verilmesini önermiştir. Gerçekten, sonraki araştırmalar göstermiştir ki, telkin, histeride çok önemli bir özelliktir. Telkin, histerinin birçok yönünü açıklar; örneğin histerinin taklit etmediği hastalık yoktur; ayrıca histerik hastaların belirtileri, hastanın sosyal ve entelektüel durumuna, zamana ve mekâna göre çok değişik şekillerde görülür.

Kretchmer’in histeri tanımlaması da, histerinin anlaşılması açısından önemlidir. Kretchmer, histeriyi “yüksek psişik fonksiyonların yeterli derecede olgunlaşmamış veya iyi gelişmemiş olduğu kimselerde içgüdüsel dürtülerin iyi kontrol edilememesinden doğan bir hastalık” olarak tanımlamıştır. Histerik hastaların psişik veya fiziksel travmalar karşısında irade ve muhakemeleri yerine içgüdüleri doğrultusunda hareket ettiklerini ve problemlerle savaşmak ve çözümlemek yerine hastalığa sığındıklarını ifade eden Kretchmer, normal zekâya sahip bu insanların yanında, normalin altında zekâsı olan, utangaç, ürkek ve heyecanlı kişilerde de histerinin sık görüldüğünü yazmıştır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp